Articles & Cases

HASTA VE HEKİM İLİŞKİSİNİN HUKUKSAL NİTELİĞİ İLE HEKİMİN SORUMLULUĞU

15 Kasım 2025

1. HASTA VE HEKİM İLİŞKİSİNİN HUKUKİ TEMELİ

Hasta ve hekim arasındaki ilişki, hukuki bakımdan kendine özgü bir nitelik taşımakla birlikte, genel olarak özel hukuk sözleşmesi çerçevesinde değerlendirilir. Bu ilişkinin temelinde, hastanın sağlık hizmeti talebi ve hekimin bu talebi kabul etmesi yatmaktadır. Hekim, mesleki bilgi ve deneyimini kullanarak teşhis, tedavi veya koruyucu sağlık hizmeti sunmayı taahhüt ederken; hasta da bu hizmet karşılığında ücret ödemeyi ve tedavi sürecine katılmayı üstlenir. Böylece taraflar arasında iradelerin karşılıklı ve uygun biçimde açıklanmasıyla hukuken bağlayıcı bir ilişki doğar.

Hasta-hekim ilişkisinin sözleşmesel niteliği, uzun süredir öğretide ve yargı kararlarında kabul görmektedir. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 502.maddesinde düzenlenen vekâlet sözleşmesi, bu ilişkinin hukuki çerçevesini oluşturan başlıca sözleşme tipidir. Vekâlet sözleşmesi, vekilin bir işi özenle görmeyi, vekâlet verenin ise ücret ödemeyi üstlendiği bir borç ilişkisini ifade eder. Bu bağlamda hekim, hastanın yararına olacak biçimde mesleki faaliyetini yürütür; ancak belirli bir sonucu değil, tıp biliminin gereklerine uygun şekilde hareket etme yükümlülüğünü üstlenir. Dolayısıyla hekimin borcu bir "özen borcu" olup, iyileşme garantisi anlamına gelmez.

Hasta-hekim ilişkisinin temelini oluşturan bu özen borcu, hekimin teşhis ve tedavi sürecinde bilimsel standartlara, meslek etik kurallarına ve dikkat yükümlülüğüne uygun davranmasını gerektirir. Hekimin hastaya zarar vermemesi, doğru teşhis koyması, uygun tedavi yöntemini seçmesi ve tüm süreci dikkatle yürütmesi bu yükümlülüğün kapsamına girer. Bu açıdan hekim, tıp biliminin gereklerine uygun davranmasına rağmen beklenmedik bir sonucun ortaya çıkmasından sorumlu tutulmaz; ancak gerekli özeni göstermemesi hâlinde hukuken sorumlu olur.

Yargıtay kararları da hasta-hekim ilişkisinin vekâlet sözleşmesi niteliğinde olduğunu istikrarlı biçimde vurgulamaktadır. Örneğin Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin birçok kararında, "hekim hastayı iyileştirmeyi değil, tıp biliminin gereklerine uygun biçimde teşhis ve tedavi hizmeti sunmayı taahhüt eder" denilmiştir. Bununla birlikte bazı özel durumlarda —özellikle estetik cerrahi veya diş protezi gibi somut bir sonucun açıkça vaat edildiği hâllerde— sözleşmenin eser sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirilebileceği kabul edilmektedir. Bu hâllerde hekim, yalnızca özen göstermekle kalmaz, aynı zamanda belirli bir sonucu elde etme borcu altına girer.

Hasta-hekim ilişkisi yalnızca özel hukuk hükümleriyle değil, aynı zamanda kamu hukuku ve tıp etiği normlarıyla da iç içedir. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Hasta Hakları Yönetmeliği ve Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, bu ilişkinin yasal dayanaklarını oluşturmaktadır. Bu düzenlemeler, hem hekimlerin mesleki faaliyet alanını belirlemekte hem de hastaların korunmasına yönelik esasları ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak, hasta ve hekim arasındaki ilişki hukuken bir güven ilişkisi niteliğindedir. Hekim, mesleğini icra ederken yalnızca bilgi ve becerisine değil, aynı zamanda etik sorumluluğuna da dayanır. Bu yönüyle hasta-hekim ilişkisi, klasik borç ilişkilerinden farklı olarak, hem sözleşmesel hem de insani değerlere dayanan özel bir yapıya sahiptir. Hekimin özen yükümlülüğü ve hastanın güven hakkı, bu ilişkinin hukuki temelini oluşturan iki ana unsurdur.

2. HEKİMİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Hekim, hasta ile kurulan hukuki ilişki çerçevesinde bir dizi sorumluluk ve yükümlülük altına girer. Bu yükümlülüklerin kaynağı yalnızca Türk Borçlar Kanunu değil; aynı zamanda 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, Hasta Hakları Yönetmeliği ve tıp mesleğinin evrensel etik ilkeleridir. Hekim, mesleğini icra ederken hem hukuki hem de etik bakımdan özen göstermekle yükümlüdür. Bu yükümlülükler, hastanın yaşamı, sağlığı ve insan onuru üzerindeki etkisi nedeniyle, diğer mesleklerden çok daha hassas bir nitelik taşır.

a) Aydınlatma Yükümlülüğü

Hekimin en temel sorumluluklarından biri, aydınlatma yükümlülüğüdür. Bu yükümlülük, hastanın yapılacak tıbbi müdahale, uygulanacak tedavi yöntemi, alternatif seçenekler, olası riskler ve muhtemel sonuçlar hakkında kapsamlı biçimde bilgilendirilmesini ifade eder. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15. ve 18. maddeleri, bilgilendirme ve rıza konusunu açıkça düzenlemekte olup, hastanın rızasının geçerli olabilmesi için bu bilgilendirmenin yeterli şekilde yapılmış olması zorunludur. Hekim, bilgileri hastanın anlayabileceği bir dilde, samimi ve açık biçimde sunmalıdır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, hekimin hukuki sorumluluğunu doğurabileceği gibi, aynı zamanda etik bir ihlal anlamına da gelir.

b) Rıza Alma Yükümlülüğü

Hekimin bir diğer önemli yükümlülüğü, bilgilendirilmiş rıza alma zorunluluğudur. Tıbbi müdahaleler, bireyin vücut bütünlüğüne doğrudan müdahale niteliğinde olduğundan, Anayasa’nın 17. maddesi gereği, kişinin açık rızası olmadan hiçbir tıbbi işlem yapılamaz. Rızanın geçerli olabilmesi için kişinin bilgilendirilmiş, özgür iradesiyle verilmiş ve belirli bir müdahaleye yönelik olması gerekir. Bu ilke, "rıza olmaksızın yapılan tıbbi müdahale hukuka aykırıdır" prensibini doğurur. Acil durumlar veya hayati tehlike hallerinde ise, hastanın rızası alınamasa bile tıbbi müdahale yapılması hukuka uygun kabul edilir. Ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır.

c) Gizlilik (Sır Saklama) Yükümlülüğü

Hekim, mesleği gereği hastanın sağlık durumuna, özel yaşamına ve mahremiyetine ilişkin birçok bilgiye sahip olur. Bu nedenle, gizlilik yükümlülüğü, hasta-hekim ilişkisinin temel taşlarından biridir. 1219 sayılı Kanun’un 70. maddesi ve Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 4. maddesi, hekimin sır saklama yükümlülüğünü açıkça düzenlemiştir. Hekim, hastanın rızası olmaksızın edindiği bilgileri açıklayamaz; bu kural, hasta ölümünden sonra dahi geçerliliğini korur. Bu yükümlülüğün ihlali, yalnızca disiplin suçu değil, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu’nun 258. ve 239. maddeleri uyarınca cezai sorumluluk doğurabilir.

d) Özen Yükümlülüğü

Hekimin en kapsamlı yükümlülüklerinden biri özen borcudur. Bu borç, hekimin mesleğini tıp biliminin gereklerine, mesleki standartlara, güncel bilimsel bilgiye ve etik ilkelere uygun biçimde icra etmesini gerektirir. Türk Borçlar Kanunu’nun 506. maddesi, vekilin işi görürken "vekalet verenin menfaatlerini gözetmek ve özenle hareket etmek" zorunda olduğunu belirtir. Hekimin teşhis, tedavi, operasyon ve hasta takibi süreçlerinde göstereceği dikkat ve ihtimam bu borcun kapsamına dahildir. Hekim, meslektaşlarından beklenen objektif standartlara uygun hareket etmekle yükümlüdür; bu yükümlülük "makul hekim" ölçütüyle değerlendirilir.

e) Kayıt Tutma ve Bilgi Belgeleme Yükümlülüğü

Son olarak hekim, yapılan tıbbi müdahaleleri, teşhis ve tedavi süreçlerini düzenli biçimde kayıt altına almakla yükümlüdür. Bu kayıtlar hem tıbbi devamlılık hem de olası hukuki süreçler açısından önem taşır. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 16. maddesi uyarınca, hastanın tıbbi kayıtlarına erişim hakkı da vardır. Kayıt tutmamanın ya da bunları eksik düzenlemenin, hekimin sorumluluğunu ağırlaştırabileceği yargı kararlarında vurgulanmıştır.

Sonuç olarak, hekimin yükümlülükleri yalnızca teknik değil, aynı zamanda etik ve hukuki sorumluluklar bütünüdür. Aydınlatma, rıza, gizlilik, özen ve kayıt tutma yükümlülüklerinin bir arada ve eksiksiz şekilde yerine getirilmesi, hem hastanın temel haklarını korur hem de hekimi olası hukuki sorumluluktan koruyarak hasta-hekim ilişkisinin güven temelini güçlendirir.

3. HEKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU

Hasta ve hekim arasındaki ilişki, doğası gereği hem hukuki hem de etik sorumluluklar doğurur. Hekimin tıbbi müdahale sırasında özen borcunu ihlal etmesi veya hastanın haklarını ihlal eden bir davranışta bulunması hâlinde, çeşitli hukuki sorumluluk türleri gündeme gelir. Bu sorumluluklar; özel hukuk, idare hukuku ve ceza hukuku alanlarında farklı nitelik taşımaktadır. Dolayısıyla, hekimlerin sorumluluğu sadece bir tazminat meselesi değil, aynı zamanda disipliner ve cezai boyutları olan çok yönlü bir olgudur.

a) Özel Hukuk Sorumluluğu

Hekim ile hasta arasındaki ilişki çoğu durumda özel hukuk kapsamında değerlendirildiğinden, temel sorumluluk sözleşmeye aykırılık ilkesine dayanır. Türk Borçlar Kanunu’nun 112. maddesi uyarınca borçlu, borcun gereği gibi ifa edilmemesinden doğan zararlardan sorumludur. Hekim, hastaya karşı üstlendiği vekâlet sözleşmesinden doğan özen borcunu ihlal ettiğinde, meydana gelen zarardan dolayı tazminatla sorumlu olur. Bu kapsamda hekimin sorumluluğunun doğması için şu unsurların gerçekleşmesi gerekir:

  1. Hekim ile hasta arasında geçerli bir hukuki ilişki (sözleşme) bulunması,
  2. Hekimin özen borcunu ihlal etmesi (kusur),
  3. Ortaya çıkan bir zarar bulunması,
  4. Kusur ile zarar arasında uygun nedensellik bağının varlığı.

Bu şartların bir arada gerçekleşmesi hâlinde hasta, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilir. Yargıtay içtihatlarına göre, "hekim hastayı iyileştirmeyi değil, tıp biliminin gereklerine uygun davranmayı taahhüt eder"; bu nedenle hekimin sorumluluğu, her olumsuz sonuçta değil, ancak tıbbi standartlardan sapma hâlinde doğar.

Bazı durumlarda hasta-hekim ilişkisi eser sözleşmesi niteliğinde olabilir (örneğin estetik cerrahi). Bu hâllerde hekimin sorumluluğu daha sıkı değerlendirilir, çünkü belirli bir sonucun gerçekleşmesi taahhüt edilmiştir. Bu durumda TBK m. 470 ve devamı hükümleri uygulanır.

b) İdari Hukuk Sorumluluğu

Kamu hastanelerinde görev yapan hekimlerin sorumluluğu ise genellikle idarenin hizmet kusuru çerçevesinde değerlendirilir. 1982 Anayasası’nın 125. maddesi gereği, idare, kamu görevlilerinin kusurlu eylemlerinden doğan zararlardan sorumludur. Hasta, zarar gördüğünde doğrudan hekime değil, ilgili kamu kurumuna (örneğin Sağlık Bakanlığı’na) karşı tam yargı davası açar. İdare zararı tazmin ettikten sonra, kusurlu hekime rücu edebilir. Bu sistem, kamu hizmetinin sürekliliğini ve güvenini korumayı amaçlar.

c) Ceza Hukuku Sorumluluğu

Tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluğu, hekimin cezai sorumluluğunu da etkiler. Rıza olmaksızın veya tıbbi gerekliliğe aykırı yapılan müdahaleler, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 86. ve 88. maddeleri uyarınca "kasten veya taksirle yaralama" suçunu oluşturabilir. Bunun yanında, ihmali davranışla ölüme sebebiyet verilmesi durumunda TCK m. 85 uyarınca cezai sorumluluk doğar. Ayrıca hekimin sır saklama yükümlülüğünü ihlali (TCK m. 258 ve 239) veya belgede sahtecilik (TCK m. 204) gibi fiiller de ayrı birer suç teşkil eder. Ceza sorumluluğunun doğabilmesi için kusur, illiyet bağı ve hukuka aykırılık unsurlarının bulunması gerekir.

d) Disiplin Sorumluluğu

Hekimler, mesleki etik kurallarına aykırı davranışları nedeniyle disiplin hukuku kapsamında da sorumlu tutulabilir. Bu kapsamda Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği ve Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, hekimlerin mesleki davranış standartlarını belirler. Hekimin, mesleğini kötüye kullanması, meslek onuruna yakışmayan davranışlarda bulunması veya mesleki sırları ifşa etmesi disiplin cezasına konu olabilir.

Bu sitede paylaşılan çalışmalar yalnızca bilgilendirme amaçlı olup, Türkiye Barolar Birliği'nin ilgili düzenlemeleri uyarınca reklam, teklif, hukuki öneri veya danışmanlık teşkil etmez.

Popular

Featured

Recent

Toplu İş Sözleşmesinin Yapılması Sürecinde Toplu Görüşmelere Kadar Yaşanan Yasal Prosedür
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
01 Mayıs 2019
YLSY Öğrenim Programı Kapsamında Yurtdışında Lisansüstü Öğrenim Gören Öğrencilerin Karşılaştığı Hukuki Sorunlar
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
03 Mayıs 2019
İş Makinelerinin Mülkiyetinin Tespiti ve Tescili
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
06 Mayıs 2019
Doktorların Kamu Hastanelerinde ve/veya Özel Hastanelerde Çalışma Halleri
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
09 Mayıs 2019
Kamulaştırma Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
11 Mayıs 2019
Trafik Kazaları Sonrasında Karşılaşılan Hukuki Süreç ve Problemler
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
14 Mayıs 2019
Aldatan Eşin Sevgilisinin, Aldatılan Eşe Manevi Tazminat Ödemesi Hakkında
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
16 Mayıs 2019
Karşılıksız Çek Şikayetinde Başvuru Hakkı ve Şirket Yetkilisinin Belirtilmesi
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
19 Mayıs 2019
Konkordato Halinde İşçi Alacaklarının Durumu
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
21 Mayıs 2019
Konkordato Nedir?
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
24 Mayıs 2019
Tahkim Nedir?
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
26 Mayıs 2019
Kişiler Hukukuna İlişkin Davalar
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
29 Mayıs 2019
Kredi Kullanımında Hayat Sigortasının Yapılması Durumu, Vefat Eden Kişinin Kredi Borcuna İlişkin Mirasçıların Karşılaştığı Problemler
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
01 Haziran 2019
Lex Mercatoria And Arbitration
Av. Fatmira MULAJ
03 Haziran 2019
Maçlarda Görev Alan Polis Memurlarının Harcırah Alacağı
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
06 Haziran 2019
Medeni Hukukun Tanımı ve Kapsamı
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
08 Haziran 2019
Milletlerarası Tahkimde Ayrılabilirlik İlkesi
Av. Fatmira MULAJ
11 Haziran 2019
Miras Hukukunda Ortaklığın Giderilmesi Davası (Paylaşma Davası)
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
14 Haziran 2019
Miras Hukukuna İlişkin Dava ve Talepler
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
16 Haziran 2019
Mirastan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası) Davası
Av. Dr. Aydın Ebrar GÜNAL
19 Haziran 2019