İDARİ YARGIDA AÇILABİLECEK DAVALAR
10 Eylül 2019
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) m. 2’ye göre idari yargıda açılabilecek dava türleri iptal davası ve tam yargı davasıdır. Adli yargının aksine idari yargıda açılabilecek dava tipleri oldukça azdır.
1. İptal Davası
İYUK m.2/1-a’da idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalar iptal davası olarak tanımlanmıştır.
- İptal davası hukuka aykırı idari işlemlere karşı açılır.
- İptal davasını menfaati ihlal edilenler açabilir.
- İptal davası idari davalarda 60, vergi davalarında 30 gün içinde açılmalıdır. Yönetmelik, tüzük gibi düzenleyici işlemler bu işlemlere dayanılarak yapılan her bireysel işlemlerle birlikte iptal davasına konu olabilir.
- İptal kararı neticesinde, idari işlem yapıldığı andan itibaren sonuçları ortadan kaldırılır. İşlemden önceki hukuki durum tekrar sağlanır
İdarenin hukuki sonuç doğurmaya yönelik kamu gücüne dayanan irade beyanlarına idari işlem denir. İdari işlemlerin dava konusu olabilmesi için kesin ve yürütülebilir olması gereklidir. İcrai nitelik taşımayan raporlar, tutanaklar, tebliğlere karşı iptal davası açılamaz. Bu işlemler parçası oldukları asıl işlemle birlikte davaya konu olabilirler.
İdarenin işlemlerinin denetlenmesi bir hukuk devleti ilkesidir. Dolayısıyla iptal davası açabilecek kişilerin kapsamı geniş tutulmuştur. Menfaat ihlali, idarenin işlemi ile kişiler arasında ciddi ve makul alakadır. İptal davası açabilmek için işlemden dolayı makul, güncel, kişisel bir ilişkinin var olması yeterlidir. Ayrıca hak ihlali aranmaz. Belli bir bölgede oturuyor olma, hizmetten yararlanma, iktisadi menfaatin bulunması, çalışan olma, vatandaşlık gibi durumlar menfaat ilşikisini sağlayan hallere örnek olarak gösterilebilir.
Dernekler, vakıflar, şirketler, meslek kuruluşları gibi kuruluşlar kendileri ile ilgili olan ya da faaliyet alanlarına ilişkin konularda iptal davası açabilirler.
Yürütmenin durdurulması (İYUK m. 27)
İptal davası açıldığında idari işlem uygulanmaya devam eder. Sadece vergi davalarında iptal davası açılması işlemin uygulanmasını durdurur. Hukuka aykırı olabilecek idari işlemlerin uygulanmaya devam etmesinin önüne geçmek için geçici bir tedbir yolu olan yürütmenin durdurulması talep edilebilir. Yürütmenin durdurulması kararı verildiğinde idari işlemin uygulanması durur.
- Mahkemenin yürütmeyi durdurulması kararı verebilmesi için talepte bulunulmalıdır.
- Yürütmenin durdurulması talebinde bulunabilmek için iptal davası açılmış olmalıdır.
- İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması gereklidir. Yürütmenin durdurulması tedbiri için idari işlemin uygulanması halinde telafi edilmesi zor bir zarar doğacak olmalı ve işlem hukuka aykırı olmalıdır.
- Yürütmenin durdurulması dava esas hakkında görüşüldüğü sürece talep edilebilir. İstinaf ve temyiz aşamasında da yürütmenin durdurulması istenebilir.
- Ancak, kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere ilişkin idari işlemlere karşı açılan davalarda yürütmenin durdurulması istenemez (İYUK m.27/2)
2. Tam Yargı Davası
İYUK m.2/1-b’ye göre, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan ihlal edilen tarafından açılabilecek davalara tam yargı davası denir. Tam yargı davaları idarenin bir işlem veya eylemi ile uğranılan zararın telafisi istenir. Tam yargı davalarında genellikle uğranılan zararın tazmini talep edilir.
Tam yargı davası idari işlemden ya da idari eylemden kaynaklanmasına göre ikiye ayrılabilir.
a) İdari işlemlerden kaynaklanan tam yargı davaları
İdarenin işlemleri kişilerin haklarını ihlal edebilir. Bu işleme karşı iptal davası ve oluşan zararın tazmini için tam yargı davası açılmalıdır. İptal ve tam yargı davasının birlikte açılması gerekmez. İptal kararının neticelenmesinden sonra tam yargı davası açılabilir.
- İdari işlemler yapılmasıyla kişilerin hakları ihlal edilebileceği gibi uygulanırken de ihlal edebilir. Bu durumda kararın uygulanması aşamasında zararın doğmasından sonra tam yargı davası açılmalıdır (İYUK m.12).
- İdari işlemlere karşı açılacak tam yargı davalarında dava açmadan evvel idareye başvurarak önkarar alma zorunluluğu yoktur.
- İdari işlemlerden doğan tam yargı davalarında süre 60 gündür. Bu süre tebliğ veya iptal davasının neticesinin tebliği ile başlar.
**** İdari işlemlerin hukuka aykırılığı ile tam yargı davası arasında her zaman paralellik yoktur. İdari işlemler hukuka uygun olsalar da uğranılan zarar kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi gereğince tazmini istenebilir. İmar planı değişiklikleri (Danıştay 6. D, E. 1964/2657), kambiyo satış primlerinin değiştirilmesi (Danıştay 12. D, E. 1966/769) veya belli malların alım ve satımlarına getirilen sınırlamalar (Danıştay 8. D, E. 1960/6264) bu duruma örnek gösterilebilir.
b) İdari eylemlerden kaynaklanan tam yargı davaları
İdari eylem, temelinde bir işlem veya sözleşme bulunmayan idarenin her türlü faaliyeti veya hareketsizliği ifade eder. Dolayısıyla bir idari işlemin uygulanması niteliğinde olmayan idarenin herhangi bir hareketi, hareketsizliği, araçları veya mallarından kaynaklanan zararlar idari eylemler neticesinde oluşan zararlar olarak kabul edilir.
- Zarar bir idari eylemden kaynaklanıyorsa hakları ihlal edilen kişiler eylemi öğrenmelerinden itibaren 1, her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurmaları gereklidir. İdarenin cevabı üzerine 60 gün içerisinde tam yargı davası açılır.
Danıştay içtihatları ile 1 ve 5 yıllık süre somut duruma göre değerlendirilmektedir. Zararın ortaya çıkmasının daha sonra olması veya zararın idareden kaynakladığının öğrenilmesi (hatalı ameliyatlar vb) hallerinde Danıştay süreyi bu hallerden itibaren hesaplamaktadır.
İdarenin sorumluluğunun kaynağı
Kural olarak idarenin sorumluluğunun kaynağı hizmet kusurudur. Hizmet kusuru ise idarenin yükümlü olduğu bir hizmeti gerçekleştirmemesi, kötü yapması veya geç yapması halleridir.
İdarenin kusur sorumluluğunun yanında bazı hallerde kusursuz sorumluluğu da kabul edilmiştir. Bu haller;
- Riskli faaliyetler: patlayıcılar, silahlar gibi tehlikeli eşyalar; tehlikeli yöntemler ve durumlar veya askerlik gibi mesleki tehlike bulunduran haller, terör veya toplumsal hareketler
- Kamu külfetleri karşısında eşitlik: kamu hizmeti yürütülürken genel külfetler dışında bir kişiye ve özel mülkiyetine verilen orantısız zararların karşılanmasıdır. Yol seviyesinin değiştirilmesi neticesinde kot seviyesinin değişmesi, dere yatağının değiştirilmesi neticesinde uğranılan zararlar örnek olarak verilebilir (Danıştay 12. D, E. 1978/472).