MEDENİ USUL HUKUKUNDA DELİL GÖSTERME YÜKÜ
21 Ağustos 2019
Delil gösterme veya delil ikamesi, ileri sürülmesi kavramı, tarafların hakimi uyuşmazlığın esası olan vakıa hakkında iddia olunan hususların gerçekleşmiş olduğuna ikna etmeye çalışarak kendi lehlerinde hüküm elde etmek için giriştikleri bir yargılama işlemi olarak tanımlanabilecektir. Bir diğer ifadeyle delil gösterme, tarafların kendi lehlerine olan vakıaların doğruluğunu, aleyhteki vakıaların ise doğru olmadığı yolunda delillerle yaptıkları bir ispat işlemidir. Hakimi bir vakıanın doğruluğuna inandırmak, o vakıanın doğruluğunu ispat etmekle mümkün olacaktır. Hangi vakıanın ispat edilmesi gerektiği sorusuna da maddi hukuk cevap vermektedir. Bu çerçevede ispat yükü kuralları maddi hukuka ait iken, ispatın nasıl ve ne şekilde yapılacağı konusu da usul hukukuna girmektedir.
Delillerin gösterilmesi, kural olarak dava açıldıktan sonra söz konusu olmaktadır. Delillerin bildirilmesi, sunulması ve incelemesi aşamalarından oluşmaktadır. Delillerin bildirilmesi, tarafların dilekçelerle veya sözlü olarak tutanağa yazdırarak davada kullanacakları deliller hakkında bilgi vermeleri, delillerini beyan etmeleridir. Delillerin mahkemeye sunulması aşamasında ise, belirttiğimiz üzere artık deliller mahkemeye getirilir. Kanunun 194’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında “Delillerin gösterilmesi” düzenlenmiştir. Bunun haricinde hem dava dilekçesinin hem de cevap dilekçesinin düzenlendiği hükümde delillerin nasıl gösterileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu delil gösterilmesi ile ilgili tavrını kesin bir şekilde göstermek adına somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi başlıklı 194’üncü maddesinde de delillerin gösterilmesiyle ilgili hükme yer vermiştir. Delil gösterme işleminin son aşaması ise delillerin incelenmesidir. Delillerin incelenmesi, mahkemeye bildirilen ve sunulan delillerin ele alınıp, ispatı istenen vakıalar bakımından aydınlatılmasıdır. Ancak belirtelim ki, delil gösterme faaliyeti kapsamında delillerin incelenmesi delillerin değerlendirilmesi anlamına gelmez. Delillerin değerlendirilmesi için öncelikler delillerin incelenerek uygunluğuna karar verilmesi, daha sonra ise değerlendirme sırasında değerlendirmeye esas olarak bütün yönleriyle inceleme yapılması gerekir.
Delil gösterme yükü genel kabul gören tanıma göre, hakimin aleyhte bir karar vermesi tehlikesini ortadan kaldırmak amacıyla taraflardan birine düşen, delil gösterme faaliyeti ile belli bir olay hakkında kendi iddiasının doğruluğu veya karşı tarafın iddiasının asılsızlığı hakkında hakimin kanaat edinmesini sağlama ödevidir. Delil gösterilmesi daha önce bahsettiğimiz üzere çekişmeli vakıalar hakkında delil sunarak gerçekleştirilen usuli bir faaliyet olup, bu çerçevede delil gösterme yükü de gerçek anlamda usuli bir yüktür.
Delil gösterme yüküne ilişkin açıklamamızdan sonra delil(gösterme) kurallarından da bahsedecek olursak, delil(gösterme) kuralları ile ispat yükü kuralları davada ispat sonucuna ulaşmak için uygulanacak usul kuralları olduğu halde, ispat yükü kuralları ancak delil kurallarına uygun olarak yapılan delil gösterme faaliyeti sonunda ortaya çıkan belirsizlik halinde uygulanabilecektir. Delil(gösterme) kuralları ispatın nasıl ve hangi delillerle yapılabileceği konusunda sınırları çizer ve hakimin delilleri değerlendirmesinde bağlayıcı işleve sahiptir. Dava ve cevap dilekçesinde delillerin bildirilmesi (HMK.m.119, m.129), dilekçelerde söz edilen belgelerin asıllarının veya örneklerinin dilekçeye eklenerek mahkemeye verilmesi(HMK.m.121), tanık listesi vermiş olan tarafın aynı konuda tekrar ikinci bir tanık listesi verememesi(HMK.m.240/II) delil(gösterme) kurallarına örnek olarak verilebilecektir. Bu kuralların bir kısmı tarafların delil göstermelerini ve ispatı kolaylaştırırken, diğer kısmı ise yargılama usulünün amacı ve gerekleri sebebiyle delil gösterme hak ve serbestisini sınırlandırmaktadır.
Delil gösterme yükü kendi içinde soyut delil gösterme yükü ve somut delil gösterme yükü olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Soyut delil gösterme yükü, yargılamanın başlamasından önce ve yargılamanın başında hangi tarafın delil gösterme yükü ile sorumlu olması ile ilgilidir. Kural olarak (objektif) ispat yükü kurallarına göre dağıtılacak olup bu nedenle taraflar arasında yer değiştirmeyecek, sabit kalacaktır. Somut delil gösterme yükü ise, (objektif) ispat yükü kurallarıyla ilgili olmayıp, tamamen delillerin değerlendirilmesi faaliyetine bağlıdır. Bu nedenle taraflar arasında yer değiştirmesi de mümkündür. Soyut delil gösterme yükünün somut delil gösterme yükünden ayrılması ise, davanın başında hangi tarafın, hangi delilleri göstermesi gerektiğinin belirlenmesi bakımından fayda sağlayacaktır. Bir hukuk kuralına göre kim, o kuralın koşul vakıalarının somut olarak gerçekleşmiş olduğu konusunda lehine hak çıkarıyorsa, o kişi ispat(objektif) ve soyut delil gösterme yükünü(sübjektif) taşımakta ve bu husus tamamen hukuki meseleye ilişkindir. Ancak yargılama sırasında ortaya çıkan bir durumda hakim, somut delil gösterme yükünü belirler ve taraflardan birine yükleyebilecektir.
Delillerin bildirilme zamanı yargılama süreci içinde uyulmaması veyahut kaçırılması durumlarında ciddi hak kayıplarına yol açması sebebiyle büyük önem teşkil etmektedir. Bu bağlamda, ön inceleme aşaması ve özellikle ön inceleme duruşması delillerin gösterilme zamanı kapsamında dikkate alınması gereken hükümlerdir. Delillerin gösterilmesi dilekçeler teatisi aşamasına kadar mümkündür.
Ancak dava ve cevap dilekçelerinin mahkemeye sunulmasıyla dilekçelerin teatisi aşaması sona ermemektedir. Kanunda delil gösterme aşaması ile ilgili hükümler, asıl olarak dava ve cevap dilekçelerini düzenleyen hükümler içinde yer almaktadır. Bu çerçevede, delillerin gösterilme zamanı hakkında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119 ve 129’uncu maddelerinde düzenlemeler söz konusudur. Bu maddelere göre taraflar ellerindeki delillerini dilekçelerine ekleyerek mahkemeye vermelidir. Davacı açısından bu durum dava dilekçesinde, elindeki belgeleri veya başka yerden getirilecek delillerin bilgilerini mahkemeye sunma zorunluluğu olarak; davalı açısından ise, cevap dilekçesinde elindeki belgeleri veya başka yerden getirilecek belgeleri mahkemeye sunma yükümlülüğü olarak karşımızda çıkmaktadır. (HMK.m.121/m.129) Ancak dava ve cevap dilekçelerinin mahkemeye sunulmasıyla dilekçelerin teatisi aşaması sona ermemektedir. HMK.’nun 136’ncı maddesinin 2’nci fıkrasına göre cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri hakkında dava ile cevap dilekçelerinin kıyasen uygulanabileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla tarafların ikinci dilekçelerinde de iddialarının dayanağı olan deliller gösterilebilmektedir. Bu konuda amaçsal bir yorum yapılarak cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinde de yalnızca belirttikleri yeni vakıalara ilişkin delillerin gösterilmesine izin verilmesinin ispat hakkı ve adil yargılamanın gereklerine aykırı olabileceğinden tarafların dava ve cevap dilekçelerinde göstermemiş oldukları delillerin gösterilebileceği şeklindeki görüşlere katılmak ile birlikte tarafların davayı uzatmak yönündeki suiistimallerine de dikkat edilmesi gerekmektedir.
Ancak, HMK.’nun 137’nci maddesinin 1’inci fıkrasına göre, dilekçeler teatisi aşamasında gösterilen delillerin mahkemeye sunulması ve delillerin toplanması açısından kanunun belirttiği süre, en geç ön inceleme aşaması olarak belirlenmiş, Bununla birlikte HMK.’nun 140’ıncı maddesinin 5’inci fıkrasında yer alan hüküm ile de dilekçeler teatisi aşamasında gösterilen ancak sunulmayan delillerin mahkemeye sunulması veya başka yerden getirilecek deliller için gerekli açıklamaları yapmaları amacıyla mahkemece iki haftalık kesin süre verileceği ve verilen kesin süre içinde bu hususların tam olarak yerine getirilmemesi halinde o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verileceği öngörülmektedir. Dilekçelerde eksik olan delillerin ve bu konudaki bilgilerin en geç ön incelemede sunulması veya verilecek ek süre içinde tamamlanması gerekir. 1 Ancak önemle belirtelim ki, T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No:2014/843 Karar No:2016/523 sayılı kararında açıkça vurguladığı üzere, ön inceleme aşamasında verilen ek süre imkanı her türlü delil için mevcut değildir. Çünkü mahkemenin ön inceleme aşamasında ikamesine izin vereceği belgeler, sadece dava-cevap ve davaya cevap - cevaba cevap dilekçelerinde gösterilenlerdir. Dolayısıyla ön inceleme duruşmasında dahi, dava ve cevap dilekçesinde gösterilmiş olmayan belgenin ikamesine izin vermemiştir. HMK.’nun 145’inci maddesi hükmüne göre, tahkikat aşamasında da belirli şartlar dahilinde delil gösterilebilmektedir. Ancak ön inceleme aşamasından sonra gösterilen delil ancak 145’inci maddede belirtilen şartların mevcudiyeti ve mahkemenin izin vermesi halinde incelenebilir. Bu bağlamda ön inceleme aşamasına dek bildirilmeyen delillerin gösterilebilmesi; delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülmemesi tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa hakimin izniyle mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla dava ve cevap dilekçesi ile delillerinin bildirilmesi taraflara bir görev olarak verilmesinden dolayı ve cevap dilekçesinin verilmesinden sonra, yeni delil gösterilmesini zorlaştırmıştır. Bu nedenle, bu aşamadan sonra delil bildirimi için konulan kanun maddeleri ancak istisnai ve elde olmayan nedenlerden kaynaklanmış hallerde ve büyük bir haksızlığı önleyecek nitelikte olmalıdır.