TUTUKLULUĞUN İNFAZI
18 Nisan 2025
Tutukluluk, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi amacıyla sanığın/şüphelinin geçici olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Ceza muhakemesi sürecinde önemli bir koruma tedbiri olan tutuklama, kişi hak ve özgürlüklerini doğrudan etkileyen ciddi bir uygulamadır. Bu nedenle, tutukluluğun infazı hem ulusal mevzuatta hem de uluslararası hukukta sıkı kurallara bağlanmış; kişi onurunu ve temel haklarını güvence altına alacak şekilde düzenlenmiştir.
1. TUTUKLAMA KARARININ UYGULANMASI
Tutuklama kararı, bir kişinin henüz hüküm giymemiş olmasına rağmen suç şüphesi altında özgürlüğünden geçici olarak yoksun bırakılmasına ilişkindir. Bu karar, ceza yargılamasının sağlıklı şekilde yürütülmesi amacıyla hâkim veya mahkeme tarafından verilir. Kararın infazı, hemen ve gecikmeksizin yapılmalıdır. Zira gecikme, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali sonucunu doğurabilecektir.
Anayasa Mahkemesi’nin 2013/7800 başvuru numaralı kararında, (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § …) tutuklama kararının 22 saat geç uygulanması, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali olarak değerlendirilmiştir. Bu karar, tutuklamanın infazının sadece bir formalite değil, ciddi bir temel hak sınırlaması olduğunu ortaya koymaktadır.
İlgili kanuna göre tutuklanan kişi, hemen en yakın tutukevi veya ceza infaz kurumuna gönderilir. Bu süreçte kolluk birimleri, kişinin güvenliğini sağlamak ve haklarını ihlal etmemekle yükümlüdür. Ayrıca Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un 19. maddesi gereği, tutuklama işleminin yerine getirilmesi süreci ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir.
2. TUTUKEVİNE KABUL ve YERLEŞTİRME
Tutuklanan kişinin ceza infaz kurumuna kabulü, kanunda belirtilen usul ve esaslara göre gerçekleştirilir. Bu süreçte kişinin kimliği, sağlık durumu ve üst araması prosedürleri uygulanır. Kabul sırasında hükümlü ve tutuklulara insan onuruna yakışır şekilde muamele edilmesi, hem Anayasa’nın 17. maddesi hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi gereğidir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2020/1134 E., 2021/754 K. sayılı kararında, cezaevine kabul sırasında çıplak arama uygulamasının meşru bir amaca dayanmadığı ve bu uygulamanın keyfi olduğu tespit edilerek, kişilik haklarının ihlal edildiği yönünde hüküm kurulmuştur. Bu içtihat, cezaevine kabul işlemlerinde anayasal sınırların korunması gerektiğini ortaya koymaktadır.
3.TUTUKLULARIN HAKLARI
Tutuklu kişiler, yalnızca mahkeme kararıyla kısıtlanan özgürlüklerinden yoksun bırakılırlar; bunun dışındaki temel hak ve özgürlüklerini Anayasa ve uluslararası sözleşmeler çerçevesinde kullanmaya devam ederler. Bu kapsamda, eğitim, sağlık, haberleşme, özel yaşamın gizliliği, ziyaret ve iletişim hakları ceza infaz kurumunda da geçerliliğini sürdürür. Ceza İnfaz Kurumu İdaresi, bu hakların korunması ve kullanılmasını temin etmekle yükümlüdür.
Anayasa Mahkemesi 2013/4708 başvuru numaralı 20.04.2016 tarihli kararında (Mehmet Zahit Şahin [1. B.], B. No: 2013/4708, 20/4/2016, § …), başvurucunun avukatıyla yaptığı görüşmenin cezaevi idaresi tarafından sesli ve görüntülü olarak kaydedilmesini, özel hayatın gizliliği ve savunma hakkı ilkeleri çerçevesinde değerlendirmiş ve Anayasa’nın 20. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, tutukluların mahremiyet hakkının ceza infaz kurumunda dahi korunması gerektiğini açıkça vurgulamıştır.
Benzer şekilde, Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 2013/9333 E. 2013/7369 K. sayılı 09.09.2013 tarihli kararında da müdafiin dosya inceleme yetkisine getirilen sınırlamaların, savunma hakkı bakımından ciddi sakıncalar doğurabileceği ifade edilmiştir. Kararda, özellikle tutuklamaya temel oluşturan bilgi ve belgelerin avukattan gizlenmesinin, silahların eşitliği ilkesine aykırı olacağı belirtilmiştir.
Bu kararlar, tutukluların yalnızca fiziksel hareket özgürlüklerinin kısıtlanabileceğini; bunun dışında kalan özel yaşam, savunma, haberleşme ve aile bağlarını sürdürme gibi haklarının ise hukuk devleti ilkesi çerçevesinde korunması gerektiğini göstermektedir
4. CEZAEVİ REJİMİ ve KISITLAMALAR
Tutuklulara uygulanan cezaevi rejimi, hükümlülerden farklı olarak "geçici nitelikte" kabul edilir. Ancak bu geçicilik tutuklunun daha kötü koşullarda tutulmasını meşrulaştırmaz. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün yönetmeliklerinde, tutukluların sosyal faaliyetlere katılımı, havalandırma hakları, ziyaret sıklıkları gibi birçok alanda düzenleme mevcuttur.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2018/765 E., 2019/1234 K. sayılı kararında, tutuklunun tek başına hücreye konulması ve sosyal faaliyetlerden yoksun bırakılmasının, ölçülülük ilkesine aykırı olduğuna karar verilmiştir. Bu karar, cezaevi rejimlerinin insan hakları eksenli olarak uygulanması gerekliliğini vurgulamaktadır.
5. ZİYARET, HABERLEŞME ve SAVUNMA HAKLARI
Tutukluların aile bireyleriyle görüşme hakkı, savunma hakkını kullanırken avukatıyla görüşme hakkı ve dış dünyayla mektup, telefon yoluyla iletişim kurma hakları saklıdır. Ancak bu hakların kullanımı bazı hâllerde kısıtlanabilir. Örneğin disiplin cezası alan tutukluya geçici süreyle telefon hakkı engellenebilir.
Anayasa Mahkemesi 2014/1212 sayılı bireysel başvuru numaralı kararında (Onay Yürüklü [2. B.], B. No: 2014/1212, 17/11/2014, § …), cezaevindeki bir tutuklunun mektuplarına keyfi olarak el konulmasını ifade özgürlüğü ve haberleşme hakkının ihlali saymıştır. Bu kararlar, tutukluluk hâlinin iletişim hakkına keyfi müdahale gerekçesi olamayacağını göstermektedir.
6. TUTUKLULUK SÜRESİNİN SINIRLARI ve DENETİMİ
Tutukluluk geçici bir koruma tedbiridir ve süresiz şekilde uygulanamaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatları, tutukluluğun makul sürede sona erdirilmesini zorunlu kılar. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar açısından azami tutukluluk süresi iki yıldır; bu süre zorunlu hâllerde bir yıl daha uzatılabilir.
Anayasa mahkemesi 2016/35 kararında (Ali Şükrü Okur ve diğerleri [1. B.], B. No: 2016/35, 10/1/2019, § …) tutukluluk süresinin aşılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Yargıtay da yerleşik içtihatlarında, uzun tutukluluğun "cezalandırma aracı" hâline gelmemesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Yararlanılan Kaynaklar:
Veli Özer Özbek vd., İnfaz Hukuku, 19. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2024