KÜLTÜR VARLIKLARINA İLİŞKİN HUKUKİ İŞLEMLERİN KAPSAMI
05 Ekim 2024
A. Genel Olarak
Türkiye’de kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin temel hukuki düzenleme 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’dur. Kanunun “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin 1’inci bendinde kültür varlıkları şöyle tanımlanmıştır: “Kültür varlıkları; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.”
Kültür varlıklarının korunması, gözetilmesi, denetimi, ortaya çıkarılması ve restorasyonu gibi hemen her hususta da devlet adına Kültür ve Turizm Bakanlığı ana sorumlu ve yetkili makamdır. Bu sorumluluğun hangi hususlarda, neye istinaden ve ne şekilde yerine getirileceği ise kanunun müteakip maddelerinde ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Örneğin, 5’inci maddede söz konusu varlıkların devlet malı niteliğinde olacağı şu şekilde açıklanmıştır; “Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir. Özel nitelikleri dolayısıyla ayrı statüye tabi tutulan mazbut ve mülhak vakıf malları bu hükmün dışındadır.”
B. Kültür Varlıklarına İlişkin Kullanım Kısıtlamaları
Kültür varlıklarına ilişkin kullanım kısıtlamaları, 2863 sayılı Kanun’da ve bu Kanunun 18’inci maddesine dayanılarak çıkarılan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yönetmeliği’nde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bu konuda ilk olarak değineceğimiz husus, izinsiz müdahale ve kullanım yasağı olacaktır. Bu konuda söz konusu Kanun’un 9’uncu maddesindeki düzenleme şöyledir:
“Koruma Yüksek Kurulu’nun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşai ve fiziki müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşai ve fiziki müdahale sayılır.”
Buna göre, korunması gerekli olan kültür varlıkları ile korunma alanlarında ruhsatsız olarak inşaat yapılamayacağı açıktır. Kanunun 16’ncı maddesinde bu hususa aykırı davranılması durumunda imar mevzuatına göre işlem yapılacağı da hükme bağlanmıştır.
Kültür varlıklarının alım ve satımı hususu ise farklı hukuki düzenlemelerle hükme bağlanmıştır.
Etnografik Nitelikteki Taşınır Kültür Varlıkları Yönetmeliği’nin 3’üncü maddesi ile, etnografik nitelikteki kültür varlıklarının yurtiçinde alımı, satımı ve devri hüküm altına alınmıştır. Şöyle ki; “Müze koleksiyonlarını tamamlayıcı nitelikte olmayan ve belge değeri taşımayan etnografik nitelikteki kültür varlıkları ile Abdülmecit, Abdülaziz, V. Murat, II. Abdülhamit, V. Mehmet Reşat ve Vahdettin’e ait ve aynı çağdaki sikkelerin yurtiçi alımı, satımı, devri serbest olup ayrıca tescile tabi değildir.”
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu kapsamında devlet müzelerinde listeleme, tescil ve koruma kapsamı dışında kalan taşınır kültür varlıkları, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izniyle alınıp satılabilmektedir. Ancak bu konu ile uğraşan tüccarların lisans alma zorunluluğu vardır. Alınan bu lisanslar üç yıl için geçerlidir. Süresinin bitimine bir ay kala yenilenmesi mümkündür. Gerçek ve tüzelkişiler ile kamu kurum ve kuruluşları doğrudan veya müzayede yoluyla satmak istedikleri taşınır kültür varlıklarını devlet müzelerine bildirmek zorundadır.
Türkiye’de kültür varlıkları ağırlıklı olarak devlet elindedir ve özel kişilerin sahipliğinde olanlar da devlet denetimine tabidir. Bu nedenle bu işin kısıtlı bir alım satım piyasası bulunmaktadır. Kültür varlıklarının alım satımı noktasında UNESCO Uluslararası Kültür Varlık Satıcıları İçin Etik Kuralları’na uyulması büyük önem arz etmektedir.
Koleksiyonerler, koleksiyonlarını istedikleri gibi taşıyamazlar, satamazlar ve teşhir edemezler.
Bu hususta koleksiyonerler Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan veya bağlı bulundukları müzelerden izin almak zorundadırlar. Koleksiyoncular bağlı bulundukları müzeye tescil ettirmek şartıyla her türlü eserlerini 15 gün önceden Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bildirmek suretiyle satabilirler, kendi aralarında değiştirebilirler. Satın alma sürecinde bakanlık önalım hakkına sahiptir. Bu arada kültür varlıklarıyla ilgili özel koleksiyon oluşturmak da Bakanlık iznine tabidir. Bu konuya ilişkin ayrıntılı bilgilere Taşınabilir Kültür ve Tabiat Varlıklarının Toplanması ve Denetimi Hakkında Yönetmelik’te yer verilmiştir. Bir örnek vermek gerekirse, şayet alıcıya orijinal olmayan bir parça satılmışsa, bu durumda alıcı Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre satıcıyı sorumlu tutup, zararının tazminini isteyebilir. Bir başka husus ise bu tür bir alışverişte tüketicinin korunmasına ilişkin mevzuat hükümleri uygulanmamakta oluşudur.
Mevzuatımıza göre, kültür ve tabiat varlıklarının yurtdışından getirilmesi serbesttir. Ancak ülke içinde korunması gereken taşınır kültür ve tabiat varlıklarının sınır dışına çıkarılması yasaktır.
Bu yasağı ihlal edenlere Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu m. 68 kapsamında “beş yıldan on iki yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası” öngörülmüştür.
Özel veya kamuya ait müzelerde teşhir edilmek üzere ithal edilip yurda getirilen kültür varlıkları gümrük vergi, harç ve fonlarından muaf tutulmuştur. Ancak teşhir amacıyla ithal edilmemiş olan varlıklar için katma değer vergisi ve gümrük vergisi alınmaktadır. Öte yandan kültür varlıklarının onarımına Bakanlık düzeyinde ayni ve nakdi yardım ve teknik katkı sağlanması da kanuni bir sorumluluk olarak ilgili kanunun 12’nci maddesinde düzenlenmiştir.
Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu m.13 gereği; Hazineye veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait olup usulüne uygun olarak tescil ve ilan olunan, her çeşit korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ile, bunlara ait korunma sınırları dahilindeki taşınmazlar; Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni olmadan gerçek ve tüzel kişilere satılamaz ve hibe edilemez.
Kültür varlıklarının kamulaştırılması işlemi, olağan kamulaştırma işlemlerinden farklı olup, Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’nun 15’inci maddesi hükümlerine istinaden yapılmaktadır. Son olarak şu hususu da belirtelim ki taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının malikleri, söz konusu Kanunun 19’uncu maddesi gereği, bakanlıkça yapılacak incelemelere, harita ve rölevesinin yapılmasına, fotoğrafının çekilmesi gibi hususlara her türlü kolaylığı göstermek zorundadır.
C. Yargı Kararları
Yargıtay 1.Hukuk Dairesi 2008/7159 E., 2008/10304 K. Sayılı Kararı:
“Davacı, kayden davalı ile birlikte paydaşı oldukları korunması gerekli kültür varlığı olarak tescili 388 ada 35 parsel sayılı taşınmazdaki binaya davalının 2863 Sayılı Yasaya aykırı şekilde fiziki müdahalede bulunduğunu, tarihi eser niteliğini bozduğunu ileri sürerek eski hale getirilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davaya yanıt vermemiştir.
Mahkemece, Belediye Encümen kararı ile inşaatın ruhsat ve eklerine aykırı yapılan kısımların yıktırılması kararı alınmış olduğu, bu kararların uygulanmadığı, yaptırımının idari yargıda onanması gerektiği, kaldıki binada yapılan tadilatların davacının malik olmasından önceye ait olduğu, eski hale getirme isteğinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Şükran Dağlı İlgün'ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, eski hale getirme isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden tarafların eşit paylarla malik oldukları 388 ada 35 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 2863 Sayılı Yasa hükümleri gereğince korunması gerekli Tarihi ve Kültür varlığı niteliğindeki binanın koruma kurulunca alınan karar gereğince koruma altına alındığı, ancak davalının Koruma Kurulu kararını gözardı ederek binada bir takım değişiklikler meydana getirdiği ve bunun koruma kararına ters düştüğü yapılan keşif ve elde edilen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 3386 Sayılı Yasa ile değişik 9.maddesinde de aynen " Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde Koruma Kurulunca alınan kararlara aykırı olarak korunması gerekli taşınmaz Kültür ve Tabiat varlıklarında her çeşit inşai ve fiziki müdahalede bulunmak bunların yeniden kullanımına açmak veya kullanımlarını değiştirmek yasaktır. Onarım inşaat, tesisat sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, kazı veya benzeri işler, inşai ve fiziki müdahale sayılır" hükmüne yer verilmiş ve aynı yasanın 16.maddesinde de "korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarında ruhsatsız olarak inşaat yapmak yasaktır. Buralarda ruhsatsız olarak yapılacak inşaatlar ile koruma amaçlı imar planlarında plana, sitlerde, sit şartlarına aykırı olarak inşa edilen yapılar hakkında imar mevzuatına göre işlem yapılır" düzenlemesi öngörülmüştür.
Buna bağlı olarak da 3194 Sayılı İmar Yasasında mevzuata aykırı olacak şekildeki yapı tadilatlarının ve ruhsatsız yapıların idari bakımdan müeyyideye tabi olduğu ve bunların nelerden ibaret bulunduğu aynı yasanın 32.ve 42.maddelerinde belirtilmiştir. Esasen, anılan yasaların öngördüğü düzenlemeler doğrultusunda yetkili merciiler ve gerekli idari kararların alındığı da sabittir.
Buna karşın değinilen yasal düzenlemeler gereğince ittihaz edilen idari yaptırım kararlarının kişinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683.maddesinde öngörülen mülkiyetten kaynaklanan ve yasaca korunmaya mazhar haklarını kullanmasına engel teşkil etmeyeceği tartışmasızdır.
O halde, mahkemece tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanarak Koruma Kurulu Kararlarına esas teşkil eden plan ve projelerin, buna ilişkin sair belgelerin temin edilerek taşınmazın kültürel yapısının koruma kurulundan da görüş ve gerektiğinde karar alınmak suretiyle yapının eski hale getirilmesi bakımından uzman bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi heyeti aracılığıyla keşfen rapor alınması, böylece soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeyle yetinilerek, delillerin takdirinde yanılgıya düşülmek suretiyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan sebeplerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,”
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2014/1533 E.2014/18721 K. Sayı Kararı:
“Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Davacı, kayden maliki olduğu 3591 parsel sayılı taşınmazın 32,67 m2'lik kısmına komşu 5025 parsel sayılı taşınmazın maliki olan davalı tarafından ahır yapılmak suretiyle müdahale edildiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesine ve yapının tecavüzlü kısmının yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, yapının 25-30 yıllık olduğunu, kadastro işlemleri sırasında kayma meydana geldiğini belirtip davanın reddini savunmuş, savunma yoluyla temliken tescile karar verilmesini istemiştir.
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar 14. Hukuk Dairesince, “Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 26. maddesi hükmü gereğince hakim, kural olarak tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Buna usul hukukunda taleple bağlılık ilkesi denilmektedir. Somut olayda; davacının, dava konusu taşınmazın krokide (B) ve (C) ile gösterilen taşınmaz bölümlerine ilişkin bir davası yoktur. Dava, yüzölçüm belirtilmek suretiyle ahırla ilgili olarak açılmıştır. Bundan dolayı, taleple bağlılık ilkesinin ihlali suretiyle fazla yerin hüküm altına alınması doğru olmamıştır.” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarla vasıflı davaya konu 3591 sayılı parselde davacının, 5025 sayılı parselde davalının kayden malik oldukları; her iki taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesinde “1. derece arkeolojik sit alanı ve eski eserdir” şerhinin bulunduğu; davalının taşınmazı üzerinde bulunan ahırın davacı taşınmazına 32,67 m2 taşkın olduğu, aynı zamanda davacıya ait taşınmazın 75 m2'lik kısmına da kullanmak suretiyle davalının müdahale ettiği anlaşılmaktadır.
Hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca işlem yapılarak elatmanın önlenmesi isteği bakımından yazılı şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddine.
Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 5226 sayılı Yasa ile değişik 9. maddesinde aynen “Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır. ” hükmüne yer verilmiş ve aynı yasanın “ Yetki ve yöntem ” başlığını taşıyan 10/1. maddesinde de aynen “ Her kimin mülkiyetinde veya idaresinde olursa olsun, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve bunların her türlü denetimini yapmak veya kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler ve valiliklere yaptırmak, Kültür ve Turizm Bakanlığına aittir.” hükmü öngörülmüş, diğer taraftan yasanın 16. maddesi hükmünde de “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarında ruhsatsız olarak inşaat yapmak yasaktır. Buralarda ruhsatsız olarak yapılacak inşaatlar ile, koruma amaçlı imar planlarında, plana; sitlerde, sit şartlarına aykırı olarak inşa edilen yapılar hakkında imar mevzuatına göre işlem yapılır.” düzenlemesi derpiş edilmiştir.
Buna bağlı olarak da 3194 Sayılı İmar Yasasında mevzuata aykırı olacak şekildeki yapı tadilatlarının ve ruhsatsız yapıların idari bakımdan müeyyideye tabi olduğu ve bunların nelerden ibaret bulunduğu aynı yasanın 32. ve 42. maddelerinde belirtilmiş olup, idari yaptırımlar konusunda da belediye sınırları ve mücavir alanları içinde belediyeler, bu sınırlar dışındaki yapılar içinde valilikler yetkili kılınmıştır.
Bütün bu açıklamalara göre koruma kurulu kapsamında kaldığı saptanan yapı ve taşınmazlara yasaca himaye görmeyen inşai ve fiziki müdahalelerin def’i bakımından yetkili merciinin Kültür ve Turizm Bakanlığı veya onun yetkilendireceği belediye ve valilik olacağı açıktır.
Bunun yanında müstakil mülkiyette malikin, elbirliği veya paylı mülkiyette paydaşın veya üçüncü bir kişinin elatması halinde diğer paydaşların veya paydaşın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. (Anayasanın 35.) maddesi hükmü gereğince mülkiyet hakkına dayanarak dava açmak suretiyle tecavüzü def etme ve eski hale getirme istemesine yasal bir engel bulunmamaktadır.
O halde, mahkemece, yıkım isteği bakımından 1. derece arkeolojik sit alanı içerisinde bulunan dava konusu taşınmazlar üzerindeki tecavüzlü yapının anılan yasa kapsamında korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, 2863 s. Yasa hükümleri gözetilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilip yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.
Öte yandan, davalının temliken tescil isteği bakımından olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması da doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 s. HMK'nun geçici 3.maddesi yollaması ile) HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,”
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2003/3026 E., 2003/3665 K. Sayılı Kararı:
“Sabri ve müşterekleri, müdahil davacı Mustafa ile Hazine dahili davalılar İsmail ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair (Bozcaada Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 11.9.2002 gün ve 44-36 sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacılar, uyuşmazlık konusu 537 ada 23 parsele ait Hazine üzerindeki tapu kaydının iptal edilerek muris babaları Halil'in veraset belgesindeki paylar oranında tüm mirasçılar adına tapuya tescil edilmesini istemişlerdir.
Davalı Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre aşağıda belirtilen hususlar dışında davalı Hazine vekilinin diğer temyiz itirazları gerinde bulunmamaktadır.
Dosya arasında bulunan tutanağa göre; uyuşmazlık konusu 537 ada 23 parsel sayılı taşınmaz 3.3.1993 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında tarla niteliğiyle Hazine adına tespit edilmiş, tapu kaydı bu şekilde oluşmuştur. Nizalı taşınmaza ait tapu kaydında "korunması gerekli kültür ve tabiat varlığıdır" şerhinin yer aldığı görülmüştür. Tapu kaydındaki bu açıklamaya göre; nizalı taşınmazın 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu hükümleri uyarınca incelenip araştırılması gerekir. Bu yerin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 6. maddesinde sayılan ve tarif edilen "taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarından" olup olmadığı, 7. maddeye göre tesbitlerinin yapılıp yapılmadığı ve "Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu" kararı ile tescil edilip edilmediği araştırılmalıdır. Aynı Yasanın 8. maddesine göre, "Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu" tarafından tespit edilen koruma alanı içerisinde bulunup bulunmadığı hususları Kültür Bakanlığı'ndan sorulup krokileri ilgili kurumlardan getirtilerek yerinde uygulanmak suretiyle nizalı yerin korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarından olup olmadığı tespit edilmelidir.
Nizalı yerin korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarından olduğunun anlaşılması halinde bu tür yerlerin 2863 sayılı Kanunun 5. maddesi hükmüne göre Devlet malı niteliğinde bulunduğu ve 11. madde hükmüne göre de, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarının zilyetlik yolu ile iktisap edilemeyeceklerinin salt sit alanlarının ise anılan 11. madde kapsamına girmeyeceği, en çok sit alanı içerisindeki taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması gerekli yerlerden olduğunun düşünülerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Eksik inceleme ile hüküm verilmesi isabetsiz ve davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA),”
Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2016/11788 E., 2019/7158 K. sayılı Kararı:
“Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın 13.11.1982 tarih ve A-4020 numaralı kararı, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü’nün 05.06.2000 günlü ve 27 sayılı yazısı kapsamına göre F... Köyü, ... Mevkiindeki dava konusu taşınmazların 3. derece Arkeolojik ve 3. derece Doğal Sit Alanı sınırları içinde kaldığı, 30.11.2000 günlü bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazların yer aldığı ... Mevkiinin aynı zamanda antik bir yerleşimi barındırdığı, “Kelebekler Vadisi”ni de içine alan bu bölgenin Uluslararası Doğayı Koruma Birliğince tanımlanan ve nesli tükenmekte olan bitki ve hayvan türlerinin yaşadığı bir yer olduğu, 2863 sayılı Yasa’nın 3. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında “Kültür Varlıkları ile Tabiat Varlıklarından” ne anlaşılması gerektiğinin tanımının yapıldığı, 3. fıkrasında “Sit Alanı” tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimarı ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleriyle korunması gerekli alanlar olarak, 5. fıkrasında da “Korunma Alanı” taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihi çevre içinde korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu alan olarak tanımlandığı, bu tanımlamalara göre yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıkların “Kültür Varlıkları” olarak kabul edildiği, bilirkişi tarafından düzenlenen 03.03.2003 günlü raporda, taşınmazlar üzerinde herhangi bir kültür varlığına ve arkeolojik eser ve buluntularına rastlanılmadığı belirtilmişse de, 30.11.2000 günlü bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmazlar üzerinde olasılıkla Roma çağından antik bir duvarın koruma altına alındığı ve tamamının yüzeyinde yayılmış yoğun çanak çömlek parçaları ile ayrıca taşınmazların doğusunda yoğun taş yıkıntılarının olduğu alanda antik duvar kalıntılarının görüldüğünün açıklandığı, raporda belirtilen bu maddi olgular karşısında 03.03.2003 günlü bilirkişi raporu içeriğine itibar edilmeyeceği, eski dönemlere ait bu tür varlıkların taşınmaz kültür ve tabiat varlığı niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği, 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının nelerden ibaret olduğunun ayrıntılı olarak sayılıp gösterildiği, dava konusu taşınmazlar üzerinde bulunduğu belirtilen kültür ve tabiat varlıklarının anılan maddede belirtilen tanıma da uygun düştüğü, aynı Kanun'un 5. maddesine göre korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının Devlet malı niteliğinde olduğu, korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarının zilyetlik yoluyla iktisap edilemeyeceği, bir yerin kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilebilmesi için diğer kazanma koşulları yanında taşınmazın niteliği itibariyle kazanılmaya elverişli yerlerden olması gerektiği belirtilerek, açıklanan nedenlerle dosya içeriği ve tüm deliller göz önünde tutularak davanın reddine karar verilmesi” gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında açıklandığı gibi işlem yapılıp sonucuna göre hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA”
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2007/22288 E.2008/386 K. Sayılı Kararı:
“Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının onanmasını mutazammın 14.06.2007 tarih, 9499-12067 sayılı daire ilamının müddeti içinde tashihen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :
Borçlu hakkında kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan takip nedeniyle, alacaklı vekilinin talebi ile borçlu R..Ç.. adına kayıtlı bulunan taşınır kültür varlıklarının, tarihi eserlerin kaydına haciz konulmasına, adı geçen adına kayıtlı eserlere ait envanter bilgilerinin birer sureti ile bu eserlerin bulunduğu adreslerin bildirilmesine karar verilmiştir.
TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na izafeten İstanbul M.M. v. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Devlet malı niteliği” başlıklı 5.md; ve İİK’nun 82/1. md. Uyarınca haciz işleminin iptalini icra mahkemesinden istemektedir.
İcra mahkemesi anılan maddeler uyarınca şikayetin kabulü ile haciz işleminin iptaline karar vermiştir.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 24 ve devamı maddelerinde; gerçek kişilerin Bakanlıktan izin almak ve müze envanter defterine kaydettirmek koşulu ile taşınır kültür varlığını edinebilecekleri ve bu malları yasada belirtilen prosedüre uymak suretiyle tasarruf edebilecekleri düzenlenmiştir.
2863 sayılı Kanun’un “Yönetim ve gözetim” başlıklı 24.maddesi; Devlet malı niteliğini taşıyan korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarının Devlet elinde ve müzelerde bulundurulması ve bunların korunup değerlendirilmelerinin Devlete ait olduğunu belirttikten sonra; alımı, satımı serbest bırakılacak etnografik eserlerin hangi devirlere ait olacağı ve diğer nitelikleri ile kayıt ve tescil şartlarının bir yönetmelikle belirleneceğini hüküm altına almıştır. Aynı Kanun’un 26/2. maddesinde ise gerçek ve tüzel kişilerle vakıfların, K, ve T. Bakanlığı’ndan izin almak şartıyla, kendi hizmet konularının veya amaçlarının gerçekleştirilmesi için her çeşit kültür varlığından oluşan koleksiyonları meydana getirebilecekleri, müzeler kurabilecekleri düzenlenmiştir. Yine, aynı maddenin son fıkrasında, koleksiyoncuların, ilgili müzeye tescil ettirerek, koleksiyonlarındaki her türlü eseri onbeş gün önce K.ve T.Bakanlığı’na haber vermek şartı ile kendi aralarında değiştirebilecekleri ve satabilecekleri, satın almada öncelik hakkının K.ve T. Bakanlığı’na ait olduğu belirtilmiştir. Bu konu ayrıca yönetmeliğin “El değiştirme” başlıklı 12. maddesinde de kapsamlı olarak düzenlenmiştir.
İcra mahkemesince: haczin yukarıda açıklanan yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun yapılıp yapılmadığının denetlenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile haciz işleminin iptaline dair hüküm tesisi isabetsiz olduğundan kararın bu nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşıldığından alacaklı vekilinin karar düzeltme istemi kabul edilmelidir.
SONUÇ: Alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 14.06.2007 tarih ve 2007/9499-12067 E, K. sayılı onama kararının kaldırılmasına, mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA)”