BEDENSEL ZARARLAR VE DESTEK KAVRAMI
09 Eylül 2024
A. Bedensel Zararlar
Bedensel bütünlüğün ihlali, bir kimsenin beden ve ruh bütünlüğünün maddi ve manevi zarar doğuracak şekilde bozulmasıdır. Bedensel bütünlüğünün ihlali sonucunda ortaya çıkan zararlar da bedensel zararlar olarak tanımlanmaktadır. Vücut bütünlüğünde veya beden tamlığında meydana gelen eksiklik; vücut bütünlüğünün zedelenmesi, kısmi olarak yitirilmesi, bütünlüğün tamamen ortadan kalkması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Vücut bütünlüğünün zedelenmesi ya da kısmi yitirilmesi, kısmi ya da sürekli iş göremezlik şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Vücut bütünlüğünün/tamlığının tamamen ortadan kalkması ise ölüm olayının gerçekleşmesi ile ortaya çıkar. Bu durumlarda iş göremezlik/maluliyet nedeniyle ortaya çıkan bir zarar ile desteğin yitirilmesinden kaynaklı bir zararın doğumu söz konusudur.
Bu zararların tazmini konusu, gerek 818 sayılı eski Borçlar Kanunu’nun 46’ncı maddesinde gerekse 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 54’üncü maddesinde düzenlenmiştir. 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 54’üncü maddesinde talep edilebilecek zararlar sayılmış ve şöyle denilmiştir: “tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.”
Günümüzde iş kazaları ve trafik kazalarından kaynaklı olarak haksız fiil kaynaklı zararlar çokça karşımıza çıkmaktadır. Burada önemle belirtelim ki, haksız fiiller meydana geldikleri anda hukuki sonuç doğurur ve zarara neden olanların zararı tazmin borcu, haksız fiil tarihinde ortaya çıkmaktadır. Haksız fiilin önemli unsuru olan zarar, zarar görenin mal varlığında rızası dışında meydana gelen azalma ile zarar verici fiil olmasa idi bulunacağı durum arasındaki farktır. Genel kural olarak zarar verenin ve diğer sorumluların zararı tazmin yükümlülüğü, herhangi bir ihbar ve ihtara gerek kalmaksızın olay tarihinde ortaya çıkacaktır.
B. Destek Kavramı
Hukuksal terminolojide destek, başkalarının geçimini eylemli ve düzenli olarak sağlayan veya geçimine katkıda bulunan ya da ileride geçimini sağlaması/katkıda bulunması kuvvetle muhtemel olan kişi olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan desteğin “fiili destek” ve “farazi destek” olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz.
1. Fiili Destek
Fiili destek, üretici konuma geçmiş, bir başka ifadeyle 18 yaşını doldurmuş evli ya da bekar çocukların anne ve babasına, evli ise eşine ve varsa çocuklarına olacağı destek anlaşılmalıdır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, destekten yoksun kalan kişinin mutlaka destek olan kişinin mirasçısı olma şartı gibi bir durum söz konusu değildir. Örneğin, imam nikahlı olma durumunda ve hatta uzun süreli birlikte yaşama durumunda dahi, eylemli, sürekli ve fiili bir destek olma durumunun ispat edilmesi halinde bile desteğin yitirilmesi nedeniyle tazminat hakkının varlığından söz etmek mümkündür. Öyle ki sürekli ve düzenli olarak mahallesindeki bir öğrenciye yaptığı yardım, verdiği burs dahi bu kişilerin destekten yoksun kalma tazminatına hak kazanması ihtimalini gündeme getirecektir. Bu konuda örneğin, bursun verildiğinin ispatı önemli bir dayanak noktasıdır.
2. Farazi Destek
Kanundan veya sözleşmeden doğan bir bakım yükümlülüğü bulunmasa bile, hayatın normal akışına göre eğer vefat olayı meydana gelmemiş olsaydı az-çok yakın gelecekte bakma yükümlülüğünü ve yardımını sağlayacak kişiye farazi destek denir. Farazi desteğin fiili destekten farkı, destek süresi, yetiştirme gideri ve olası gelirlerdir.
Farazi destek açısından söz edilmesi gereken bir diğer konu da farazi desteğin erkek çocuk olması durumunda askerlik süresi ile ilgilidir. Şayet zarar verici haksız fiil olmasaydı, farazi desteğin ileride üretici konuma geçeceği, askerlik görevini yerine getireceği, evleneceği, evlendikten sonra en az iki çocuğunun olacağı kabul edilerek varsayımsal bir tazminat hesabı yapılması yerleşik yargı kararları gereğidir.
Farazi destek hesabında üretici konuma geçinceye kadar yapılacak yetiştirme giderinin mahsubu ve bir de askerlik süresi içerisinde ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanacağı varsayımına dayalı olarak bu sürenin destek verme süresi içerisinde değerlendirilmeden tazminat hesabının yapılması gerekmektedir.
3. Yargıtay Kararları
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2015/9791 E. 2015/12469 K. sayılı Kararı:
“Dosya kapsamından dava dışı sigortalı ...'nın 31.03.2009 tarihli iş kazasında sırt ve bel bölgesine taş düşmesi sonucu yaralandığı, Kurumca tespit olunan maluliyetinin oranının %100 olduğu anlaşılmaktadır.
Haksız fiil ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. maddesine göre manevi tazminat isteme hakkı doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan kişiye aittir. Yansıma yoluyla aynı eylem nedeniyle üzüntü duyanlar manevi tazminat isteyemezler. Hal böyle olunca doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan yalnızca maddi sağlık bütünlüğü ihlal edilen kişi midir? Zarar kavramına (B.K. 46 ve 47) ruhsal bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiği bu maddelerde sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil, ruhsal ve sinirsel bütünlüğünde korunduğu doktrinde ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Öyleyse, bir kişinin cismani zarara uğraması sonucunda, onun (ana, baba, karı, koca ve çocuklar gibi) çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğünün ağır şekilde bozulmuşsa, onların da manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilmelidir. Nitekim, kaza sonucu ağır yaralanan ve 2 kez ameliyata rağmen iyileşmeyen çocuklarının durumu sebebiyle ruhsal bütünlüğü bozulan anne ve babanın (H.G.K. 26.4.1995 gün ve 1995/11-122, 1995/430) ve haksız eylem sonucu ağır yaralanan ve iktidarsız kalan kocanın karısının manevi tazminat isteyebileceklerine (H.G.K. 23.9.1987 gün ve 1987/9-183 1987/655) ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları aynı esaslara dayanmaktadır.
Yine karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 56.maddesi ile bu konu yeniden düzenlenmiş olunup özetle "ağır bedensel zarar yada ölüm halinde zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar para ödenmesine karar verilebilineceği" hükmü getirilmiştir. Bu yeni düzenlenme ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlük zamanında içtihatlarla düzenlenen husus yasa koyucu tarafından açıklığa kavuşturulmuş ve yaralanan sigortalının yakınlarının manevi tazminat davası bakımından hak sahipliği durumu ön şartı olarak "ağır bedensel" zarar koşulunu getirmiştir.
Somut olaya gelince; gerek haksız fiil zamanında yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar kanununda gerekse bu kanun zamanında gelişen içtihatlar ışığında düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda iş kazası nedeniyle ağır bedensel zarara uğrayan sigortalının yakınlarının manevi tazminat talep etme haklarının bulunduğu hususunda tartışma bulunmamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken öncelikli hususlar “yakınlık” kavramından ne anlaşılması gerektiği ile yaralanmanın “ağır bedensel zarara” neden olup olmadığıdır. Davacıların dava dışı sigortalı ...'nın eşi, çocukları, anne ve babası olduğu ve yine sigortalının iş kazası nedeniyle ağır bedensel zararının doğduğu açıktır. Hal böyle olunca davacı eş ..., çocuklar ... ve ... ile anne ... ve baba ... için uygun miktarlarda manevi tazminata karar verilmesi yerine sürekli iş göremezlik nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi amacıyla açılan maddi ve manevi tazminat davalarında zamanaşımı süresinin 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 125. ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddeleri gereğince 10 yıl olduğu da göz ardı edilerek yazılı gerekçelerle bu davacıların manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2017/4468 E. 2019/898 K. sayılı Kararı:
“Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 22/06/2018 tarih 2016/5 E - 2018/6 sayılı kararında, ana ve/veya babanın çocuğunun haksız fiil ve veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, destek ilişkisinin varlığının ispatı için ......'dan gelir bağlanması şartının aranmayacağı, destekten yoksun kalma tazminatı davalarında çocukların ana ve/veya babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiği kabul edilmiştir.
Destekten yoksun kalma tazminatı; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinin 3. bendinde düzenlenmiş olup, “Ölüm halinde ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıpların tazmini gerekmektedir”. Bu maddeye göre, haksız fiilin doğrudan doğruya muhatabı olmayan, ancak bu haksız fiil nedeniyle ortaya çıkan ölüm olayından zarar gören ya da ileride zarar görmesi güçlü olasılık içinde bulunan kimselere tazminat hakkı tanınmıştır.
İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesine göre; ''Destekten yoksun kalma tazminatının doğumu için destek ile tazminat talebinde bulunan kişi arasında bir destek ilişkisi bulunmalıdır. Burada bahsedilen destek ilişkisi hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Destek ilişkisinin varlığında destek olunanın ihtiyaçlarının sürekli ve düzenli olarak karşılanması yer almaktadır. Burada ifade edilmek istenen süreklilik ve düzenlilik hali yardımın belirlenen zamanlarda ve belirli miktarlarda yapılması değil, eğer destek ölmeseydi yardımların devam edeceğine dair bir beklentinin bulunmasıdır. Eğer yardım devamlı destek saiki ile değil de, tek seferlik, geçici, düzensiz ya da gelişigüzel zamanlarda yapılıyor ve ileride yardımın devam edeceğine dair bir beklenti yaratmıyorsa, bu durumda desteğin sürekli ve düzenli olduğundan bahsetmek mümkün olmayacaktır".
Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili hükümlerinden anlaşıldığı üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan yardımdır. Bu tazminatın amacı, ölüm olayı olmasaydı ölenin yardımda bulunduğu kimselere yardımda bulunmaya devam edeceğinin düşünülmesi ve ölüm olayının bu süreci kesmesi sonucu destekten yararlanan kimselerin uğradıkları zararın peşin ve toptan şekilde tazmin edilmesi, bu kimselerin ölüm olayından önceki durumlarına kavuşturulmasıdır. Eş deyişle amaç; destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Burada önemle üzerinde durulması gereken husus, sigortalının destek gücünün, ana ve/veya babanın destek ihtiyacı ile beklenilen destek şeklinin ve miktarının yaşam deneylerine uygun olması gereğidir.
Öte yandan; sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle ölümü hâlinde ana ve/veya babaya ölüm geliri bağlanabilmesi için 5510 sayılı Kanunun 34/d maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Bu maddeye göre; “Hak sahibi eş ve çocuklardan artan hisse bulunması halinde her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartıyla ana ve babaya toplam % 25'i oranında; ana ve babanın 65 yaşın üstünde olması halinde ise artan hisseye bakılmaksızın yukarıdaki şartlarla toplam % 25'i, oranında aylık bağlanır”.
...... Kurumu tarafından iş kazası veya meslek hastalığı sonucu sigortalının ölümü nedeniyle gelir bağlanması halinde; yapılan ödemeler ve bağlanan gelirin Türk Borçlar Kanunu’nun 55. maddesine göre Kurum tarafından rücu edilebilen kısmı belirlenen destekten yoksun kalma zararından indirilecektir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi hükmüne göre; "Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler".
Türk Borçlar Kanunu’nun 51. maddesine göre ise; "Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler".
...... geliri bağlanıp bağlanmaması, destek ilişkisinin varlığı yönünden olmasa da tazminatın belirlenmesi noktasında dikkate alınmalıdır. Zira asgari ücretin altında geliri bulunan ve ...... Kurumunca gelir bağlanan ana ve/veya babanın destek ihtiyacının bulunduğu ve ölen sigortalının maddi destekte bulunduğunun karine olarak kabulü gerektiği Dairemizin yerleşmiş görüşlerindendir.
Kurumca gelir bağlanmayan davacı ana ve/veya babaya sigortalının fiili desteği kanıtlanmadan, sigortalının gelirinden bir bölümünün pay olarak ayrılacağının kabulü, ölenin desteğinden fiilen yararlanan eş ve çocukların destek zararlarının karşılanamaması sonucunu doğurur.
Bakım gücü-bakım ihtiyacı; bu konuda önemli olan, kimlerin yardımcı, kimlerin yardım gören olabilmeye elverişli oldukları değildir; somut olaylar ve belirli kişiler bakımından geleceğe uzanacak ve gelecekte dahi mümkün olabilecek biçimde kimlerin gerçekten yardımcı, kimlerin yardım gören olduklarıdır. Yardımcı (=destek) kavramı, bakım gücünü; yardım gören kavramı ise bakım ihtiyacını gerektirdiğinden, şayet bakım gücü yoksa destekten; bakım ihtiyacı mevcut değilse, yardım görenden söz edilemez. Bundan başka aradaki sıkı ilişki dolayısıyla birinin yokluğu durumunda diğerinin varlığı da düşünülemez. Bu yönden, destekten yoksun kalma davasında davalı taraf, bakım gücü ve bakım ihtiyacının olayda var olmadığını savunabilir. Tazmin alacaklısı sıfatiyle dava açmış olan davacı, yaşam deneyimleri ve olayların olağan yürüyüşü nedeniyle ispat yükünün yer değiştirmesi durumu söz konusu bulunmadıkça bakım gücünü ve bakım ihtiyacını ispat zorundadır (......, İş Kanunu Şerhi-1978 ......, shf 846 ve devamı).Bu durumda; destekten yoksun kalınan zararın belirlenmesinde, ölen sigortalının elde ettiği gelirin miktarına göre destek gücünün kapsamının ne olduğu, sürekli ve düzenli destek olup olmadığı ve davacıların destek ihtiyacının bulunup bulunmadığı varsa bu ihtiyacın ne şekilde karşılandığının dikkate alınması gerekir.
İçtihadı Birleştirme Kararında söz edildiği gibi, bakma kavramı; "Para ve para ile ölçülebilecek bir değer olabileceği gibi bir hizmet ifası ve yahut benzeri yardımlar şeklinde olabilir. Bu nedenle, desteğin yardımının yalnızca parasal nitelikte olması bakım gücünün varlığı için koşul değildir". Ancak aksi kanıtlanmadıkça, sigortalının ileride yapacağı farazi desteklerden olan; ana ve babasının bakım ihtiyacı ileride gerçekleşirse bakım ihtiyacını gidermek, bazen ziyaret etmek, evlerinde yardım etmek, kendilerine alışveriş yapmak, yemek yapmak vs. gibi destekler hesaplanabilir nitelikte değildir.
Somut olaya gelince; davacı anneye aylık gelirinin asgari ücretin net tutarından fazla olması nedeniyle ...... Kurumunca ölüm geliri bağlanmadığı ve davacı babanın emekli aylığı aldığı açıktır. Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi hükmüne göre; ölen sigortalının gelirinden sürekli destekte bulunduğu ileri sürülüp, Türk Borçlar Kanununun 55. maddesine göre maddi delillerle hesaplanabilir sürekli ve düzenli fiili bir desteğin varlığı da kanıtlanmamıştır.
Bu durumda; Mahkemece, farazi desteğin karine olduğu kabul edilerek, Türk Borçlar Kanunu’nun 50. ve 51. Maddeleri uyarınca, somut olayın özelliğine göre davacı ana ve babanın birbirlerine desteği ile varsa diğer çocuklarından alabilecekleri destek de dikkate alınarak hakkaniyete uygun makul bir maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.”