SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME NEDENİYLE ALACAK DAVASI
20 Temmuz 2024
A. Sebepsiz Zenginleşme Kavramı
Sebepsiz zenginleşmeye ait genel hükümler, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK.) 77-82’inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Sebepsiz zenginleşme, kişinin hukuka uygun bir neden olmadan, başka bir kişiden para ya da mal aldığı veya ödediği durumları ifade etmektedir. Sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak davasında davacı, davalıya karşı malvarlığı azalmış olan kişidir. Davalı ise haklı bir sebep olmaksızın, davacının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen kimsedir ve haklı bir sebep olmadan başkası aleyhine malvarlığını zenginleştiren kişinin, konu edilen zenginleşmesini iade etmesi yasal düzenlemelerle amaçlanmaktadır. Bu durumda bu dava ile birlikte davalıya bir yaptırım olarak iade borcu yükümlülüğü, zenginleşmeyi iadesi istenmiştir. Sebepsiz zenginleşme davası şahsi ve asli niteliktedir. Bu dava tali nitelikte bir dava olmamakla birlikte bazı durumlarda bu davanın açılmaması, bazı durumlarda da diğer dava türlerine göre daha avantajlı olacaktır. Bu davalarda ispat ve deliller açısından HMK 187’nci maddesi vd. hükümleri uygulanacaktır.
Sebepsiz zenginleşme zenginleşen bir kişinin malvarlığını azalttığı kişinin parasını çalması ya da bir malını alması, satması yoluyla veyahut beklenmeyen eylemler nedeniyle de örneğin hesap numarası karışıklığı gibi durumlarla da gerçekleşebilmektedir. Borcun olmadığı halde karşı tarafa bir kazandırma işlemi, hukuki sebebin sona ermesi nedeniyle sebepsiz zenginleşme davası açılabilmektedir. Bir abonenin ödemiş olduğu bir faturayı tekrar ödemesi, bir hukuki ilişki kurulmadan önden para verilmesi vs. bu konuya örnek olarak gösterilebilmektedir.
Türk Borçlar Kanunu 77’nci ve 78’inci maddesinde sebepsiz zenginleşme ilişkin hükümler şu şekilde düzenlenmiştir:
“Madde 77- Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.
Madde 78- Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir.
Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez.
Borç olmadığı hâlde ödenmiş olan edimin geri istenmesine ilişkin diğer kanun hükümleri saklıdır.”
Bu uyuşmazlıklarda asliye hukuk mahkemesi görevli olup, yetkili mahkeme davalının ya da davalı birden fazla kişi ise bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi veya sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesi olabilecektir. Bu davalar yazılı yargılama usulüne tabidir.
B. Sebepsiz Zenginleşmenin Şartları
Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. Sebepsiz zenginleşme davası açabilmek için belirli şartların sağlanmış olması gereklidir.
- Davalının (Borçlunun) malvarlığında bir zenginleşme olmalı ve bu zenginleşme bir başkası (Davacı) aleyhinde meydana gelmiş olmalıdır.
- Borçlunun malvarlığında bir başkası aleyhine oluşan zenginleşme ispatlanabilecek bir illiyet bağı ve ilişki söz konusu olmalıdır.
- Borçlunun malvarlığındaki zenginleşmenin haklı, hukuki bir sebebi söz konusu olmamalıdır.
C. Sebepsiz Zenginleşenin İade Kapsamı
Türk Borçlar Kanunu 79’uncu ve 80’inci maddesinde geri vermenin kapsamını malvarlığında zenginlik oluşan kişinin iyiniyetli olup olmamasına göre bir düzenleme yapmıştır ayrıca masrafların istemi de düzenlenmiştir. Yani zenginleşen kişinin zenginleştiğini iade etmesi gerektiğinin farkında olup olmaması durumuna göre değerlendirilmiştir. Sebepsiz zenginleşme hangi yolla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır. İktisap edilen şeyin getirdiği semereler (faiz ve kira vs.) ve sağladığı diğer yararlar da zenginleşmenin kapsamına girer. Yasal düzenlemeler bakacak olursak;
“Madde 79- Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür.
Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür.
Madde 80- Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir.
Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir.
Zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak, kendisine karşılık önerilmezse, o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri geri vermeden önce ayırıp alabilir.”
D. Sebepsiz Zenginleşme Davasının Açılamayacağı Haller ve Zamanaşımı
Sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak davasının açılamayacağı haller TBK.’nun 81’inci maddesi hükmü şu şekilde düzenlenmiştir;
“Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir.”
Zamanaşımına uğramış bir borç veya eksik borçların ifası durumlarında da verilen şey sebepsiz zenginleşme davası konusu yapılamayacaktır.
Sebepsiz Zenginleşme nedeniyle alacak davasında zamanaşımı konusu TBK kanunu 82’nci maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir;
“Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir.”
E. Yargı Kararları
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2013/8232 E.,2015/4644 K. Sayılı Kararı:
“Davacı, sehven fazla ödenen işe başlatmama tazminatı alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davacı işveren vekili, davalı işçiye kesinleşen feshin geçersizliği ve işe iade davası üzerine işe başlatılmaması nedeni ile giydirilmiş ücret üzerinden işe başlatmama tazminatının ödendiğini, davalının ayrıca fark alacakları için dava açtığını ve açılan dava davada işe başlatmama tazminatının fazla ödendiğinin bilirkişi raporu ile saptandığını, sehven ödenen fazla işe başlatmama tazminatının davalı işçiden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı işçi vekili, görev, yetki ve zamanaşımı itirazı yanında işe başlatmanın çıplak brüt ücret üzerinden hesaplanacağına dair hüküm bulunmadığını, işe başlatmama tazminatının kıdem tazminatı gibi yasal hükümlere göre gelir vergisi kesintisine tabi olmadığını, işe başlatmama tazminatının davacı işverenin muhasebe departmanı tarafından hesaplanıp ödendiğini, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece yapılan yargılama sonunda emsal karar gerekçe gösterilerek, işe başlatmama tazminatının çıplak ücretten hesaplanması gerektiği, davacı işveren tarafından işe başlatmama tazminatının ise giydirilmiş ücretten hesaplanıp ödendiği, sehven ödenen fazla miktarın davacıya ödenmesi gerektiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E) Gerekçe:
Dava tarihinde mülga, ancak işe başlatmama tazminatının ödendiği tarihte yürürlükte olan 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 61 ve 01.07.2012 tarihinde yürürlükte olan 6098 Sayılı T.B.K.'nun 77. maddesindeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının nedeni, kişinin iradesi dışında mal varlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir.
Hukuki muamelenin (akdin) kurulmaması, eksik kurulması veya geçersiz kurulması gibi hukuki sebebin geçersiz olması, gerçekleşmemiş olması, sonradan ortadan kalkması, borç olmayan şeyin yanlışlıkla ödenmesi, zenginleşmenin zenginleşenin müdahalesinden doğması, yine zenginleşmenin umulmayan bir olaydan doğması sebepsiz zenginleşme yollarından sayılır. Bir borcu ifa etmek düşüncesiyle veya karşı taraftan bir edimin ifası beklentisiyle yapılan ifalar sonucu vuku bulan kazandırmalar, ifa sonucu zenginleşme oluşturur ve bu sebepsiz zenginleşme konusu olur.
Dava konusu talebi oluşturan sebepsiz zenginleşme davalarında B.K.nun 66. maddesine göre; iade alacaklısının geri alma hakkının varlığını öğrenmesinden itibaren 1 yıl (6098 sayılı TBK.’da bu süre 2 yıl olarak belirlenmiştir) ve her halde bu hakkın doğduğu tarihten itibaren 10 yıl sonra nedensiz zenginleşmeden doğan iade istemi zamanaşımına uğrar. Bir yıllık süre zarar görenin malvarlığındaki eksilmeye yol açan eylem ve işlemin haksız olduğuna kesin olarak kanı bulunduğu ve mal varlığındaki eksilmenin miktarıyla haksız edinenin şahsını tam olarak öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. 10 yıllık süre ise iade borcunun doğduğu andan itibaren işlemeye başlayacaktır.
Diğer taraftan geri verme borcunun kapsamı, sebepsiz zenginleşen kimsenin iyiniyetli olup olmamasına göre değişir. Zenginleşen kimse iyiniyetli ise, yani malvarlığında gerçekleşen zenginleşmeyi geri vereceğini bilmiyor veya bilmesi gerekmiyorsa, geri verme anında elinde kalmış olan miktarı vermekle borcundan kurtulur. Daha önce elinden çıkmış olan kısmı geri vermekle yükümlü değildir. Geri vermede iyiniyetli kabulde, fakirleşen ve zenginleşenin konumlarına, özellikle sosyal ve ekonomik durumlarına göre mülga BK.’nun 43 ve 44, 6098 sayılı TBK.’nun 51 ve 52. Maddeleri uyarınca güvenin korunması ilkesinin yargıcın takdir yetkisi ile dengelenerek tamamlanması, bu yolla hakkaniyete ulaşılarak iadesi istenen miktarın azaltılması veya tamamen kaldırılması söz konusu olmalıdır(Yargıtay İçtihatı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 27.01.1973 gün 6/2 sayılı kararı. Dairemizin 23.10.2009 gün ve 2009/33526 Esas, 2009/28432 Kararı)
Ayrıca belirtmek gerekir ki taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde, bir tarafta oluşturulan güvenin korunması ilkesi de önem taşır. Kanunun getirdiği güvenin korunmasına ilişkin hükümler yanında, tarafların sözlü veya yazılı davranışları bu güven ortamını sağlayabilir. Sağlanan güvenin, güven sorumluluğu kapsamında, hukuken korunması gerekir. Güven sorumluluğunda taraflar birbirlerinden bekledikleri güveni boşa çıkarmamalıdır.
Dosya içeriğine göre davalı işçiye açtığı ve kesinleşen feshin geçersizliği ve işe iade kararı sonrası davacı işveren tarafından 10.12.2010 tarihinde banka yolu ile giydirilmiş ücret üzerinden işe başlatmama tazminatı ödenmiştir. Davalı işçinin fark alacaklar için dava açması üzerine açılan davada 05.05.2011 tarihli bilirkişi raporu ile davalı işçiye işe başlatmama tazminatının çıplak ücret üzerinden ödenmesi gerekirken, giydirilmiş ücret üzerinden ödeme yapılarak fazla ödeme yapıldığı saptanmıştır. Bunun üzerine davacı işveren bu saptamanın tespitinden ve öğrenmeden itibaren bir yıl geçtikten sonra 29.11.2012 tarihinde giydirilmiş-çıplak ücret farkından kaynaklanan fazla ödemenin davalı işçiden tahsiline karar verilmesi için bu davayı açmıştır.
Somut uyuşmazlıkta bir borcu ifa etmek düşüncesiyle davacı işveren tarafından işe başlatmama tazminatının çıplak brüt ücret üzerinden ödenmesi yerine giydirilmiş ücret üzerinden ödenmesi nedeni ile davalı işçide bir zenginleşme olduğu sabittir. Ancak bu hukuki işlemi gerçekleştiren fakirleşen işverenin kendisi olup mal varlığında eksilme iradesine dayandığı gibi giydirilmiş ücret üzerinden hatalı ödemeyi bilirkişi raporundan sonra öğrenildikten sonra 818 sayılı BK. Hükümlerinin yürürlükte olduğu zamana göre bir yıl geçtikten sonra dava açılmıştır.
Davanın zamanaşımı süresi içinde açıldığı kabul edilse dahi davalı işçi giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanan tazminatın bu ücret üzerinden ödenmesi gerektiğini sanarak kabul ettiğinden iyiniyetli olduğunun kabulü gerekir. Davacı işveren tazminatı hatalı hesaplasa da kendi hesaplaması ile karşı tarafa güven vermiştir. Dava açıldığında hatalı olarak ödenen miktarın iyiniyetli kabul eden davalı işçinin geri verme anında yedinde kaldığı da belirlenmemiştir. Diğer taraftan hatalı ödemeyi yapan davacı işveren ekonomik ve sosyal açıdan üstün, iyiniyetle zenginleşen işçi ise zayıf konumdadır. Güvenin korunması, hakkaniyet ilkeleri gereği bir borcu ifa etmek düşüncesiyle davacı işveren tarafından giydirilmiş ücret üzerinden ödenen işe başlatmama tazminatından fazla ödemenin istenmesi doğru değildir. Davanın reddi yerine yazılı gerekçe ile kabulü hatalıdır.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarda belirtilen nedenle BOZULMASINA,”
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/2976 E. 2013/5142 K. Sayılı Kararı:
“Davacı vekili dilekçesinde, müvekkili olan davacının taşınmazın eski maliki olup, bu taşınmazı 3.şahsa sattığını, bu şahsın borcundan dolayı cebri icra yoluyla satışa çıkarılan taşınmazı davalı şirketin ihale ile aldığını, davalı tarafın taşınmazı satın aldığı halde elektrik aboneliğini üstüne almadığını ve aboneliğin halen davacı adına kayıtlı olduğunu, söz konusu taşınmazda ikamet eden şahısların elektrik borcunu ödemediklerinden ilgili kurumun davacı aleyhine İzmir 18.İcra Dairesinin 2010/2260 takip dosyasıyla icra takibi başlattığını, davacının 2.184,00-TL ödediğini, yeni malik olan davalı şirkete bu ödemeyle ilgili ihtar çekildiğini, ancak verilen cevapta elektriği kullanan kişilerden tahsil edilmesi gerektiğinin bildirildiğini beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 2.184,00-TL'nin ödeme tarihi olan 05.04.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı savunmasında, husumetin kendilerine yöneltilemeyeceğini, kullanım bedelinden, abonenin ya da bizzat kullanan şahısların sorumlu olacağını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, abonenin kullanılan elektrik bedelinden sorumlu olduğu, davacının da abone kaydının halen üzerinde olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının geçerli (haklı) bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması (zenginleşmesi) demektir. Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak talep edilebilmesi için borçlunun mal varlığından bir başkasının aleyhine olarak bir zenginleşme meydana gelmeli, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı bulunmalı ve zenginleşme haklı bir sebebe dayanmamalıdır.
Davada, davacı yeni malik olan davalının taşınmazı satın almasından sonraki döneme ait olarak ödediği elektrik borcunun davalıdan tahsili talep edilmektedir.
Davacının taşınmazı kendi kullandığı döneme ait olmayan elektrik bedelini ödemesi nedeni ile ödediği elektrik bedeli kadar fakirleştiği tartışmasızdır. Sebepsiz zenginleşme kurumunun en önemli temel özelliği olan şahsilik prensibi gereğince, kime karşı zenginleşme oluştuysa ona karşı talep de bulunulması gerekmektedir.
Somut olayda; davacı, kendisine ait olmayan bir borcu, sırf abone kaydının kendi üzerinde olması nedeni ile ödemiştir. Diğer yandan davalı taraf, taşınmazı kiracı olan 3.kişilerin kullandığını beyan etmektedir.
Öyle ise; öncelikle mahkemece taşınmazın ve dava konusu elektriğin kimin tarafından kullanıldığının tespit edilmesi zorunludur. Ayrıca, davacının ödediği bedeli, elektriği fiilen kullanan kişiden isteyebileceği, sebepsiz zenginleşmede şahsilik prensibi gereğince, bu kişinin sebepsiz zenginleştiği ve bedelin ancak ondan istenebileceği hususları gözetilerek, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,”
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/2581 E.2019/5129 K. Sayılı Kararı:
“Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine,
Davacı, ...,...,... parsellerinin murisinden intikal ettiğini, taşınmazların narenciye bahçesi olduğunu, bahsedilen taşınmazların tüm zirai faaliyetlerini, ilaçlama gübreleme, budama gibi işlerini kendisinin yaptığını, tüm giderlerin de tarafınca ödendiğini, ancak davalı tarafından bahçe üzerindeki tüm mahsulün Manas A.Ş’ye 50.000,00 TL karşılığında satıldığını belirterek şimdilik 50.00,000 TL maddi tazminat alacağının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacıya borcu olmadığını, kira sözleşmesi uyarınca ürünleri sattığını, satılan ürün bedellerinin tamamının davacıya verildiğini, bu parayla davacının geçimini sağladığını, bahçenin bakım masraflarının da buradan karşılandığını ileri sürerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının taşınmazdaki kullanımını haklı gösterecek bir sebebinin olmadığı, taşınmazın paydaşları arasında da geçerli bir taksiminin oluşmadığı anlaşıldığından kötüniyetli zilyed olan davacının ancak zorunlu masrafları dava konusu edibileceği, davacının taşınmaza yaptığı masrafların faydalı masraflar olduğu, taşınmazdaki mahsulün satılması nedeniyle tazminat talebi yönünden ise taraflar arasındaki uyuşmazlığın ortaklığın giderilmesi davası ile çözülebileceği gerekçesiyle reddedilmiş, hüküm süresi içinde davacı tarafıdan temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı alacak talebine ilişkindir.
Türk Borçlar Kanunu'nun 77. ve devamı maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının geçerli (haklı) bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması (zenginleşmesi) demektir. Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak talep edilebilmesi için, borçlunun mal varlığından bir başkasının aleyhine olarak bir zenginleşme meydana gelmeli, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı bulunmalı ve zenginleşme haklı bir sebebe dayanmamalıdır.
Sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan ve tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır. Bu kurumun amacı, borçlunun malvarlığında meydana gelen zenginleşmenin iadesidir. Borçlu ise, başkası aleyhine malvarlığında artış meydana gelen kişidir. Sebepsiz zenginleşmede, herhangi bir davranıştan bağımsız şekilde, fakirleşme ve zenginleşme olguları arasında sebep- sonuç ilişkisi aranmaktadır.
Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı ispatlaması gerekir.
Somut olayda davacı, taşınmazlar üzerinde bakım ve masraf yaptığını, elde edilen mahsullerin ise davalı tarafından satıldığını iddia ederek maddi tazminat talep etmiştir. Davalı ise, yapılan bakım ve masrafların davacıya ait olduğunu kabul ederek satılan ürün bedellerinin tamamının davacıya ödendiğini ileri sürmüş ancak ödemeyi usulüne uygun ispat edememiştir. Dosyada yer alan davalı ile dava dışı Manas A.Ş arasındaki alım satım sözleşmesiyle de belirlendiği üzere satılan narenciye mahsulüne karşılık davalının 50.000,00 TL aldığı tespit edilmiş ve davalının, davacı aleyhinde sebepsiz zenginleştiği anlaşılmıştır.
O halde mahkemece; dava konusu masrafların davacıya ödendiğine dair ispat yükünün davalıda olduğu ve yasal delillerle ispat edemediği dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'un 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA,”
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/7949 E.2013/9052 K. Sayılı Kararı:
“Davacı vekili dava dilekçesinde; başhemşire olarak görev yapan davalıya, lise mezunu olmasına rağmen sehven önlisans mezunuymuş gibi 2008 yılı Ağustos ayı ile 2011 yılı Ocak ayı arasında kalan dönemde fazla maaş ödendiğinin tespit edildiğini belirterek; yersiz ödenen 3.069,88 TL'nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin eğitimi konusunda davacıya yanıltıcı belge vermediğini, yıllarca aynı hastanede görev yapan ve maaşını davacı tarafın yaptırdığı bankadan çeken müvekkilinin, davacı tarafın hatasından kaynaklanan yersiz ödemeyi anlamasının imkansız olduğunu, idarenin kendi kusurundan kaynaklanan olayın bedelini müvekkiline ödetmek istemesinin hukuka uygun olmadığını belirterek; davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece; davalının iyiniyetli olduğu, fazla ödemenin yaklaşık 3 yıl boyunca her ay düşük miktarlarda maaşa yansıtılarak yapılması, nöbet ve döner sermaye ödemelerinin de maaşla aynı hesaba yatması nedeniyle davalının fazla ödemeyi fark etmesinin zor olduğu; iyiniyetle zenginleşenin zenginleşmenin geri verilmesinden dolayı zenginleşme hiç olmasaydı bulunacağı durumdan daha kötü duruma düşürülemeyeceği ilkesi karşısında fazla ödemenin davalıdan istirdadının mümkün olamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yersiz ödenenin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi istemine ilişkindir.
TBK.m.77/1'e göre zenginleşen başkasının malvarlığından veya emeğinden haklı bir sebep olmaksızın elde ettiği zenginleşmeyi geri vermek zorundadır. Geri verme borcunun konusu ve kapsamı; TBK. m. 79 ve 80'de "aynen geri verme ilkesi"ne göre düzenlenmiştir.
Sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan ve tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır.
Borç olmayanı rızası ile ödeyen kimse yanlışlığa düştüğünü ispat ettiği takdirde ödediğini geri isteyebilir. Yanlışlık eda ile ilgili olup, edada bulunanda bağışlama irade ve arzusunun bulunmadığını gösteren bir yanılmadır.
HGK'nun 1982/13-387 E.-1984/997 K. sayılı kararında; hatalı intibak ve hatalı terfi gibi şart tasarrufun yanlış yapılması veya sonradan geri alınması halinde, daha önce bu şart tasarrufa dayanılarak memura yapılan fazla ödemenin idare hukuku ilkelerine göre geri istenebileceği ve geri isteme süresinin 60 gün olduğu, ancak şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin ise Borçlar Kanunu’nun sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde geri istenebileceği açıklanmıştır.
Somut olayda; davacı idare tarafından davalıya hataen fazla ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca mahkemece; herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin, Borçlar Hukukunun sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde istenebileceği gözetilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davalının iyiniyetli olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA”